Mineria Wiki
Register
Advertisement

Nice zamanlar oldu bu lütufla yaşayalı, sürümle birlikte… Gel, yanaş ufak enik. Sana eski günlerden bahsedeyim… Ne dinlemek istersin ? Evet, gençlik günlerimdi… O zamanlar sürüm bu günkü kadar büyük değildi… Ben vardım "Ateş uluyan", hızlı ve çevik "Gölge koşan", güçlü ve hırçın "İri diş", daima dikkatli "Yolsüren" ve o gün sürüme eşlik eden bir de "Bıçaksırt" vard, her ne kadar sürümden olmasa da beraber çıkmıştık o gün yola… Hedefimiz Pride denilen insan köyüydü… Çalınmıştı çok değerli olan bizim için ve bunu yapanlar Pride dan gelmişlerdi… Çalınırken, sürümden bir çoğu ölmüştü… Alınmalıydı intikamları.. geri alınmalıydı türüme tehlikeli olan… Hep beraber düştük yollara, Sessiz ormanın derinliklerinde. Yanımızda alt soydan sürüler koştu bizlerle… Geldik Nehrin kenarına geçmek için nehri büründük İnsan derisine… Önce İri diş  geçti karşıya, sonra iple çekti bizleri nehrin soğuk sularından… Bu sırada bizi izleyen bir Ayı gördüm… o kadar büyüktü ki ayağa kalksa bu yaslandığın ağaç kadar olurdu boyu… Geri çekildi gitti… bir süre takip etti izlerini Yolsüren… dedi ki bize bu yol gider anıt taşa… Uzak durmak lazım dı anıttaştan… Ormanın efendisinin druidleri kullanırdı bu taşı… Vaz geçtik takip etmekten… yakınlarda terk edilmiş eski tapınağa gittik girdik dinlenmek için… döndük özümüze avlandık hep birlikte… sonra küçük druid geldi devasa ayısı ile birlikte… bize meydan okudu… ama aysı giremediği için tapınağa içeriden vurduk onları oklarımız ve büyülerimizle… kaçtılar kuyruklarını sıkıştırıp… tekrar bürünüp asil formlarımızı koşarak çıktık tapınaktan düştük pride yoluna… Yaklaşınca yola, kandırmak için insanları büründük onların kokuşmuş derilerine, yolda iyi korunan karavanlar ve yol kesen askerler gördük, ellerinde gümüş hançerleriyle… vardık geldik Pride’a dolandık çevresinde bir müddet… boşluklarda bekleyen gözcülerinin arkasına geçti Gölge koşan… sesizce girelim derken Pride’a çalmaya başladı çanlar… koşturmaya başladı insanlar… Bıçaksırt daldı çadırların arasına, verdik çadırlarını insanların ateşe, insanların zayıf gözleri için geceleri kullandıkları meşaleler ile…. İşte o zaman çıktı bir grup karşımıza… başladık savaşmaya… Güçleri elbette bizimle boy ölçüşemedi… birer birer parçaladık onları… biri kaçtı karanlığın içinde büyük binaya başladı kapıya vurmaya ve Kara şovalyeyi çağırmaya… Gölge koşan tırmandı büyük binanın penceresinden girdi içeri… bizde kapıya yüklendik girdik içeri… içerde daha da fazlası vardı insanların… Bunlar daha becerikliydi dışarıdaki zayıf türdaşlarından…Büyücüleri daha ben  engel olamadan, Gölge koşanı dondurdu yaptığı büyü ile… İridiş öfkeyle uluyup daldı aralarına… Ölümün bu türünü hiç görmemiş insancıklar titrediler korkuyla… Büyücülerini ben yaktım…Savaşçıları ise bölündü parçalara İridişin kılıcıyla… Teker teker… parçaladık…yaktık… yok ettik insancıkları… sonra O geldi… Bilemedik Kara şovalyenin gücünü…Tüm köyü toplasan, erişmezmiş onun gücüne…  Son anda kurtuldu gölge koşan büyücünün efsunundan… Kaçtı kara şovalyenin boynuna inemekte olan kılıcından… İri dişi öfkesini kustu kara şovalyenin üstüne ve Ona kolay kolay iyileştiremeyeceği yaralar verdi… ama kara şovalyeydi işte… güçlüydü…  öldürdü İri dişi… döktü kanını… ve onu kurtarmaya koşan Yolsürenin kanını binanın ahşap döşemelerine… Görev savaşmak değil çalınanı geri almaktı… çıkardım bir parşömen ve okudum beni görünmez kılacak efsunun kadim sözlerini… Koşarak çıktım üst kata açtım kapalı kapıyı ama içerideki sinsi attı üstüme bir toz kör etti gözlerimi…  Gölge koşan geldi peşimden ardından merdivenleri vererek ateşe…. İçerideki insancık atlayıp kaçtı pencereden… Girdik içeri bulduk sandukayı…ama kilitliydi… ve ensemizdeydi kara şovalyenin nefesi… Baktık ki kırıp açamıyoruz sandukayı… attık pencereden aşağıya tüm gücümüzle ve atladık peşinden… açılmıştı sanduka… oradaydı çalınan… Gölge koşan hızlıydı kaptı çalınanı… ama donup kaldı dokununca… çok güçlüydü çalınan özellikle bizim türümüz üzerinde… Sandukanın içinde bulunan örtüyle sardım çalınanı, aldım yanıma ve başladım alevlerin arasındaki köyden koşmaya, Sessiz Ormana…. İşte böyle küçük enik.. Sürümün yarısı orada kaldı… ama ölümlerinin önemi yok… önemli olan, işte böyle geri alındı türümüzün laneti geriye …

Advertisement